22 Haziran 2008 Pazar

Yasak Yaşanmışlıklar

Attım kendimi. Bir kedinin sıcaktan bunalıp kendini yerlere atması, orada huzur bulmaya çalışması gibi attım kendimi. Etrafımda binlerce tecrübe dolu vücutlar. Gözlerini dikip benim de pes edişlerimi, benim de isyan edişlerimi ve en sonunda mücadeleye daha mütevazi bir şekilde devam edişlerimi beklediler. Geleceğimi okudular, benim miyop gözlerimle seçemediğim. Ve ölümü getirdiler akla; görmezden gelişlerinin acısı benden ve yanık vücudumdan çıktı. Yıllarca ihtiyaç duydukları vücutları ve ruhları arayışları beni yıldırdı. Ve en sonunda kendimi güneşe teslim ettim. Hayaller kurmaktan ve uygunsuz kalabilecek davranışlardan çekinmekten çok uzaktık, İstanbul’a uzaktık. Planlar tek günlüktü. Müzik yoktu. Müzik kaybolmuştu. Kör oldum zannettim; müzik susmuştu. Konuşmalar boştu. Yaşanmışlıkları teker teker, hiç usanmadan, karşıdakine aldırış etmeden ve kendini ele vermiş olmanın korkusu olmadan anlatmak hem farz, hem günahtı. Günleri saydım. Ağladım; ama ruhum acımadan.

“Bendeki özgürlük ölünce parçalanmaz.”

İstanbul’a dönüş kıvranışlardan ibaretti. Uzun sayılabilecek vadedeki planlar günün son sigaraları gibi genzimi yakıyordu; ama yine de vazgeçemedim bağlılığım/bağımlılığımdan. Yeterince unutkanlık sağlamıyordu vücuttaki azap. İstanbul’dan uzak kalınca değiştirilebilir oldum; zırhımı evde unuttum.

“Sevişe sevişe azalmaz ki tendeki özgürlük.”

Tekrar yola çıkıldı. Bu sefer sevecen ruhla, bu sefer şarkılarla. Yüksek beklentilerin hayalkırıklıklarına, düşük beklentilerinse süprizlere dönüştüğü bir topraktaydık. Hiç tanışmadığımız bir ‘öz’ oluşturduk, belki de bulduk o toprakta. Toprağa doyamadık. Toprağa bulandık. Toprağa bulanmak ritüelimiz oldu. Üşüdük. Vücutlarımız uyum sağladı. Kanayan, kanadıktan sonra etraftaki kan izleri öylece bırakılan ve kabuk tutmak bilmez yaralar toprakta can buldu. Kanadık. Kandık. Toprağa bastık. Toprağı salladık. Toprağın üzerinde sallanan tanınmaz halde binlerce vücut. Sonra tanıdık kokular yayıldı etrafa. Artık kategorize edilemeyecek kadar tanıdık kokular. Amaç, duymak ve görmekken, koklamak istemedim, kendi kokumu duymak bile çekilmez haldeyken. Ruhlar toprağa süründü. Toprağı kirlettik biz, o da bizi kirletti. Alınmadık. Küfrettik karşılıklı.

Rahatsızsam şimdi, acıdan veya özlemden değil. Reddedişler kaçınılmaz.

Toprağı terk ettik biz. Tadında bırakarak. Doydu karnımız artık. Arınmak, karanlıklardan parlak ve plastik çağa, yeni uzun vadeli planlara geri dönmek, samimiyeti, sahneden atılan bir tek penayı, bir tek su şişesini yakalamak gibi bulabilmek için kollarımızı açmak lazım. Kısa yazılar yazmak lazım. Bazen de uzatma lüksünü yaşamak lazım.

“Kimsesiz değil, insansız.”

Kaynakça:

Babazula

Bülent Ortaçgil

Hiç yorum yok: